18 Mart 2014 Salı

TEKNOLOJÍ ÇAGINDA ÇOCUK



Teknoloji çağında çocuk

Çağımızın çocukları çok erken dönemde teknoloji ile tanışıyorlar. Neredeyse bebeklik döneminden itibaren dijital oyun malzemeleri ile oynamaya bile başlıyorlar. Her tür teknolojik araç gereci, kumandaları, telefon, televizyon, bilgisayar vb. tuşlu araçları erkenden tanıyorlar ve aralarındaki farkı yine büyük bir hızla kavrıyorlar. Çağımızın teknoloji ve hız çağı olduğu düşünüldüğünde çocukların da bu zenginlikten nasiplerini almaları kaçınılmaz. Öğrenmede deneyimin önemi düşünüldüğünde günümüzün çocukları o kadar çok bu tür araç gereç ile temas ediyorlar ve bu araçları kullanma konusunda öylesine deneyimliler ki; bu sebeple kolayca öğreniyorlar bu gereçlerin inceliklerini. Birçok çocuk 3 yaşına gelmeden “iyi” bilgisayar kullanıcısı oluyor, anne babasının telefonundaki bir oyunu yardım almadan bulup, açıp, oynayıp, tekrar kapatabiliyor. Hatta bu yaşlarda çocukların en değerli oyuncakları yine anne ve babalarının cep telefonları ya da tablet bilgisayarları olabiliyor. Biraz daha ileri gidelim: yine 3 yaşındaki bir çocuğun en çok zaman geçirdiği ve en değerli oyuncağı “kendi” tablet bilgisayarı olabiliyor. Buraya kadar sorun yok gibi geliyor kulağa…

Pedagojik bakış
Şimdi biraz da işin psikolojik ve pedagojik kısmına bakalım: İnternet bağımlılığı kavramı 1990’lardan beri kullanılan bir kavram. Bu yılların bilgisayar ve internet kullanımının hızlanmaya başladığı yıllar olduğu düşünüldüğünde konunun önemi de anlaşılıyor. Özellikle de 12-18 yaş arasındaki “genç” ‘lerde görülüyor bu rahatsızlık. O yıllardan beri psikiyatrik rahatsızlık olarak değerlendiriliyor ve en yakın tanı grubu olan “patolojik kumar oynama” ‘ya benzetiliyor. Aşırı internet kullanımının, bu gençlerin (çocukların) korku, hayal kırıklığı, huzursuzluk gibi olumsuz duyguları ile baş edebilmek için kullandıkları yetersiz bir strateji olduğu değerlendiriliyor. Aşırı internet kullanımı olan kişilerin, insan ilişkilerindeki hayal kırıklıklarına fazla duyarlı oldukları, yabancılarla ilişkiye girmede yoğun kaygı yaşadıkları söyleniyor.  Yine internet bağımlılarında depresyon oranının yüksek olduğu, sosyal anksiyete bozukluğu olan kişilerde de aşırı internet kullanma eğiliminin olduğu biliniyor.

Aşırılık-bağımlılık
Aşırılık ve bağımlılıktan söz edildiğinde bunun ölçüsünün ne olması gerektiği sorusu geliyor hemen akla. Ergenlik yaşlarına gelindiğinde böyle bir hesaplamanın yapılmaya başlanmasının hiçbir işe yaramayacağı görüşündeyim. Zira alışkanlıklar çok daha erken yaşlarda kazanılıyor ve çok iyi biliyoruz ki “internet” ve “bilgisayar” erken dönemde çocuğun hayatının “önemli” bir parçası olduğunda ergenlik döneminde “bağımlılığa” dönüşüyor. Sigara bağımlılığındaki mekanizmanın aynısı burada da işliyor. Zamanla aynı miktarda sigara aynı keyfi vermemeye başlıyor; daha fazlasına ihtiyaç duyuluyor. Ulaşılamadığında yoksunluk belirtileri başlıyor.

Peki, alışkanlıklar nasıl ve zaman kazanılıyor?
Çoğu alışkanlık yaşamın ilk üç yılında kazanılır. Hatta birçoğu daha da erken. Örneğin ilk dişleri çıkan bebeğinizin dişlerini yatmadan önce bezle silmeye başlarsınız. Birkaç dişi olunca da yine macunsuz bebek diş fırçalarını kullanırsınız. 1 yaş civarı fırçayı eline verirsiniz ve dişlerinin üzerinde fırçayı hareket ettirme hareketini sizin diş fırçalamanızı izleterek taklit ettirirsiniz. Bu dönemden itibaren her gece yatarken ve her sabah eline diş fırçası verilen çocuğunuzun hayatı boyunca her gün dişlerini düzenli fırçalayacağından emin olabilirsiniz. Ama 2-3 yaşına kadar eline doğru dürüst fırça verilmeyen ya da düzenli verilmeyen bir çocuğun bu alışkanlığı kazanması ancak uzun gayretlerle, bazen çatışmalarla mümkün olacaktır. Hatta bazen mümkün olmayacaktır. Yani alışkanlık kazandırılmasında düzenlilik ve süreklilik önemli prensiplerdir. Diş fırçalamak, istenen, olumlu bir alışkanlıktır. Aynı şekilde çocuğa düzenli kitap okunması, düzenli kitap alışverişi yapılması da okuma alışkanlığını kazandıracaktır. Ve bu alışkanlıkların “bağımlılığa” dönüşmesinin hiçbir sakıncası yoktur; hatta arzu edilen budur. Ama bilgisayar kullanımı için aynı şey söylenemez. Oluşum mekanizması aynıdır; yani sürekli ve düzenli kullanılmaktadır. Hatta “eğlenceli” geldiği için, fazla bir sosyal çaba gerektirmediği için birçok çocuk ve kişi tarafından tercih edilmektedir. Ama zaman içinde miktar yeterli gelmeyecek ve daha fazlası istenecektir.

Özellikle okul öncesi dönemde birçok aile çocuklarının bilgisayarla fazla meşgul olmasında bir sakınca görmemekte, eğlendiği ve mutlu olduğu için, hatta onu sakinleştirdiği, uslulaştırdığı için teşvik etmektedir. Oysa bir çocuk zamanını nasıl kullanması gerektiğini en çok 3-6 yaş arasında öğrenir. Boşta kaldığı her anda bilgisayara sarılan bir çocuk, zihinsel ve sosyal ihtiyaçları için gerekli olan tüm diğer faaliyetlerden, ilişkilerden mahrum kalacaktır. Anne baba ile, kardeşi ile, bir arkadaşı ile oyun oynamanın kazandıracağı deneyimin yerini hiçbir bilgisayar oyunu tutamaz. Tüm zamanlarını bilgisayar başında geçirmeye alışan bir çocuğun akademik çalışmalara adapte olması da güçleşmekte, uzun süre dersi dinlemek ve dinleyerek öğrenmek gibi zihinsel çaba göstermesi gereken durumlarda sıkıntı yaşamaktadır. İlkokul çocuklarının önemli bir kısmının derste çabuk sıkıldığı, dikkatinin dağıldığı, çabuk aktivite değiştirme ihtiyacında olduğu ve bu nedenle bir işle, bir konu ile uzun süre meşgul olamadığı gibi şikayetleri olduğunu duyuyoruz. Bu çocukların dinleme, kendilerini ifade, duyguları anlama ve kendi duygularını ifade etme, sosyal problem çözme becerileri açısından yetersiz gelişmiş çocuklar olduklarını görüyoruz. Çünkü çoğu, anne ve baba ile ya da bir arkadaşla oyun oynamak ya da sohbet etmek yerine, bilgisayar başında zaman geçirmiş çocuklar. Dolayısıyla dinleme ve öğrenme için gereken sabır ve sebat yeteneklerini geliştirememiş çocuklar oluyorlar.

Yine tatil zamanlarının, hafta sonlarının nasıl geçirildiği de çok önem taşıyor. Tıpkı hafta sonları geç saatlerde uyuyan çocukların, hafta içinde yeniden erken uyuma düzenlerinin oturtulması güç oluyorsa, hafta sonları fazla bilgisayarla meşgul olan çocuklar da yine hafta içi ders çalışmak yerine bilgisayarı tercih edebiliyorlar. Sonra da uzun yıllar sürecek ders çalışma problemleri başlamış oluyor.
Okul öncesi dönemin önemi
Okul öncesi dönem öğrenme alışkanlıklarının geliştirilmesi için son derece önemli bir dönemdir. Bu yıllarda çocuklar hem zihinsel kapasitelerini, hem el becerilerini, hem beden koordinasyonlarını, hem sosyal becerilerini, hem de dil becerilerini geliştirirler. Oyuna çok ihtiyaçları vardır. Ama oyunların etkileşim içinde olması gerekir. Kendi malzemeleri ile kendi başlarına da oynayabilirler ama bu malzemelerle de etkileşirler; yaratıcılıklarını geliştirirler; duygularını ifade ederler. En çok da başka çocuklarla oynamaya ihtiyaç duyarlar; bu yolla kendileri ile başkaları arasındaki farkı öğrenirler. Kendi benmerkezciliklerini törpülemeyi öğrenirler; her istediklerinin olmayacağını, bazen bu istekleri ertelemeleri, bazen de vazgeçmeleri gerektiğini öğrenirler. Başkalarının farklı istekleri ve davranışları olduğunu, bu davranışlar karşısında nasıl davranmaları gerektiğini öğrenirler. Üzüntü, korku, endişe, kızgınlık, kıskançlık, rekabet gibi duyguları tanımayı, bu duygularla baş etmeyi ve bu duygulara rağmen ilişkilerini devam ettirebilmeyi öğrenebilirler. Ve bunların hiç birini bilgisayar oyunlarında bulamazlar. Yani bilgisayar oyunu çocuğun kendisi hakkında hiçbir bilgi vermez. Diğer yandan 3-6 yaş arası dönemde çocuklar çok hızlı alışkanlık kazanabilirler ve bu alışkanlıklarından vazgeçirmek neredeyse imkânsızdır. Bu nedenle bilgisayar oyunlarına bu yaşlarda maruz bırakılan çocuklar her gün artan miktarlarda bu oyunlara ihtiyaç duyarlar. Tıpkı televizyon seyretme alışkanlığında olduğu gibi, her huzursuz olduklarında, her canları sıkıldığında bilgisayara (televizyona) yönelirler. Bunun sonucunda da çocuğun kendisini geliştirebileceği başka hiçbir aktiviteye vakti ve isteği kalmayacaktır.

Bilgisayarın da televizyonun da çocuklar için oyunun ve eğlencenin en önemli kaynağı haline getirilmesinden şiddetle kaçınılması gerekir. Hele hele çocuğunuza sınır koyamıyorsanız o zaman özellikle okul öncesi dönemde bu teknolojik gereçlere hiç maruz bırakmamanız en doğrusu olacaktır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da sınır koymak, çocuğun başka ihtiyaçlarının yerine televizyon ve bilgisayarı koymadığınızdan emin olmak gerekir. Aksi halde çocuğumuzun gelişimi için çok değerli olan diğer yaşam deneyimlerinden onu mahrum etmiş oluruz.

                                                                                                           Yeşilköşk Çocuk Evi

                                                                                                            Psk. Aysu Taşkıran

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder