27 Kasım 2013 Çarşamba

KARDES KISKANÇLIGI




KARDEŞ KISKANÇLIGI

"Kardeş kıskançlıklarının temelinde anne ve babanın ilgi ve sevgisinin bölünmesi korkusu yatmaktadır. Yeni doğan kardeş, büyük çocuk için adeta bir kumadır. 

Yani, anne ve babanın ilgi ve sevgisini artık yeni doğanla paylaşmak zorundadır.  O ana kadar anne ve babanın ilgi odağı olan kişi kendi olmuştur.

Çocuk, yeni doğan kardeşine karşı  sevgi ve nefret arasında gidip gelir. Aslında onu sevmesi ya da sevmek zorunda olması çevre ve anne, baba tarafından çocuğa benimsettirilmiş gibidir. Küçük kardeşini sevmediğini söylerse, anne, baba ve çevre tarafından ayıplanacak, eğer sevdiğini söylerse en büyük alkışı o alacaktır.

O zaman alkışı almak  için kendini zorlar. Anne ve babasına da bu durumu ispatlamaya çalışır. Taşıyamayacak olsa da kardeşini kucaklayıp taşımak için ısrar eder, ağlayınca ilk önce o koşar. Elbette ki anne ve babası onun bu davranışlarını beğenecek ve onurlandıracaktır, başka türlü olamaz.

Sevgisi o kadar taşmaktadır ki küçük çocuğu eline alır, sıkıştırır ve küçük çocuk ağlamaya başlar. Anne ve baba onu bu davranışı nedeniyle azarlar.  Oysa ki sadece küçük kardeşini ne kadar sevdiğini onlara ispatlamak istemiştir ama nafile.

Artık anne ve babasına yaranamamaktadır ve adeta bu dünya kardeşi ve kendi için dar gelmeye başlamıştır. İşte o zaman kıskançlık duyguları kabarmaya başlar. Artık ateşkes bozulmuştur ve savaş ilan edilmiştir."

Çocuklar karşılaştırılmamalı

"Öncelikle her iki kardeş arasında mukayese yapmamak gerekmektedir. Her çocuk farklı özelliklerde, farklı yeteneklerde, farklı bireylerdir.
 Anne ve baba her iki çocuğa da sevgilerini göstermelidirler. Bazen ebeveynler çocukları aralarında paylaşırlar. Örneğin, anne yeni doğanla, baba büyük çocukla ilgilenir. Bu tutum da doğru değildir.


Kardeş hakkında bilgi verilmeli

Yeni doğan dünyaya gelen bebekle ilgili büyük çocuğu bilgi verilmelidir.
"Onun değerli ve işe yarar hissetmesini ve ağabey, abla olduğunun bilincine varmasını sağlayacaktır. Bazı anne ve babalar, çocuk yardım etmek istediğinde beceremeyeceğini düşünerek çocuğu engeller ya da gereksiz yere azarlarlar.

 Bu gibi tutumlar, çocuğun benlik saygısını zedeleyecek ve yalnızlığa sürükleyecektir. Çocuğu yeni doğan karşısında onurlandırmak gerekmektedir."

Önemli olan takım ruhu yaratmak

Psikologlar her iki çocuğu alarak birlikte oyunlar oynamanın, hep birlikte bir yere gitmenin birlik ve beraber olma duygusunu pekiştirdiğini ve kardeşlerin takım ruhu hissetmelerini sağladığını ifade ederler.

"Bu şekilde rekabet azalacaktır. Küçük kardeş büyüdüğünde, yürümeye başlayıp, konuştuğunda daha büyük kavgalar çıkabilecektir. Bu kavgalarda anne ya da babanın hakem konumunda olması kavgayı kızıştırabilir. Çocuklar kavga etmeye başladıklarında kozlarını kendi aralarında paylaşabilmeleri için bırakmak gerekmektedir.
 Birbirlerini şikayet ettiklerinde net olarak "Şikayet etmek yok!" denilebilir.
Ancak asla bir çocuktan yana olunmamalıdır.

Daha sonra bunları birbirlerine anlatmaktan keyif alacaklardır. Kıskançlık doğal bir duygudur. Anne ve babanın kardeşler arasındaki bu duyguyu reddetmek yerine kabullenip, onları anlamaya çalışması çocukları rahatlatır ve güvenli bir ortamda hissetmelerini sağlar."

ÖNERİLER

*Kardeşi doğmadan önce ona anlayabileceği bir dilde aileye yeni bir üyenin geleceği, evdeki ortamın her zamankinden daha heyecanlı ve karışık olabileceği, annenin hem yorgun olacağı hem de bebekle daha çok vakit geçirmek zorunda kalacağı, çünkü küçük bir bebeğin gereksinimleri olduğu ama aynı şeylerin o doğduğunda da yaşandığı ve her şeyin zamanla tekrar düzene gireceği anlatılabilir. Böylece çocuk psikolojik olarak daha hazırlıklı olacaktır.

*Çocuğa somutlaştıramayacağı sözler söylemeyin. "Sakın endişelenme seni de bebek kadar seveceğiz" cümlesi iyi niyetli olsa da çocuğun anne babanın sevgisi için kardeşle yarışmasına yol açar.

*Hamilelik döneminde babası ya da başka bir aile üyesi (anneanne, babaanne) büyük çocuğun bakımıyla ilgili yemek yedirme, banyo yaptırma, uyutma gibi işlere başlayabilir. Böylece anne hastanedeyken ya da bebekle meşgulken çocuk kendini ihmal edilmiş hissetmez.

*Anne baba aralarında işbölümü yaparak, anne yeni bebekle ilgilenirken babanın diğer çocukla ilgilenmesi çocukta kendisiyle de ilgilenildiğini hissetmesini sağlar.

*Anne babanın çocuğa kardeşin doğdu ama senin dünyanda değişen bir şey yok, sana olan sevgimizde bir azalma yok mesajını sadece sözcüklerle değil davranışlarla da iletmelidirler. Bu da ancak çocuğa zaman ayırmaya devam ederek onunla konuşarak, onunla ortak faaliyetlere girerek ve ona sorumluluk vererek olur.

*Kıskanan çocukla mümkün olduğunca nitelikli zaman geçirilmeye çalışılmalı, daha önce yapmaktan hoşlandığı alışkanlıklarını gerçekleştirmesine olanak verilmelidir. Bu sayede çocuk statü kaybına uğramadığını farkederek özgüvenini yitirmeyecektir.

* Yeni doğan bebeğe aşırı sevgi gösterisinde bulunmak yerine, var olan sevgiyi ilk andan itibaren paylaştırabilmeyi hedeflemek daha doğru olacaktır.

*En iyi niyetli misafirler bile sadece bebekle ilgilenip büyük çocuğu unutma eğilimi içindedirler. Yakınların yalnızca bebekle ilgilenmemelerini, büyük çocuğa da  ilgi ve sevgi göstermelerini söylemek, "Kardeşin doğunca senin pabucun dama atıldı" gibi sözler söylememeleri konusunda uyarmak işe yarayacaktır.

* Bebek için söylenen "Ne kadar yaramaz, sürekli ağlıyor ve beni yoruyor oysa ben seni daha çok seviyorum" gibi bir cümle çocuk tarafından inandırıcı bulunmayıp, tam tersine onu kandırmayı istediğiniz inancı verebilir. Bu da en başta çocuğun size olan güvenini zedeleyecektir.
Bebeğe sürekli "bebek" demek yerine doğrudan adını söylemeye başlamak bebeğin bir nesne değil de canlı bir varlık olduğunu anımsatacaktır. • Bebeğe "benim" değil "bizim" diye başlayarak hitap etmek ve "Sessiz ol, kardeşin uyuyor" gibi sözlerle çocuğun yaşantısını bebeğe göre ayarlamak kıskançlığı tırmandıracaktır.

*Kıskanmasın diye çocuğa aşırı hoşgörü göstermek durumu kötüleştirecektir. Önceden yalnız yatan çocuğun anne babasıyla yatmasına izin verilmemelidir. Çocuğa kıskanmasın diye gösterilen aşırı ilgi, bu seferde kardeşinin onu kıskanmasına neden olabilir.

*Bebeğe zarar vermesine izin verilmeyeceği kesin bir dille anlatılmalıdır.

*Çocuk kardeşinin canını yaktıysa, görünüşte çok kötü olan bu davranışın gerçekte bebeğe zarar vermek için değil, bir parça düşmanlık içeren bir incelemeden başka bir şey olmadığını bilin. Burada önemli olan aşırı tepki göstermemek, kibarca reaksiyon gösterip sinirlenmeden (yoksa sizi sinirlendirmek için bu davranışı tekrarlayabilir) uyarıda bulunmaktır. Çocuk mesajı alsa da almasa da iki kardeşi yalnız bırakmamak doğru olacaktır. (Beş yaşına gelene kadar çocuklar zarar verip vermediklerini kavrayamazlar.)

*Kardeşe yönelik olumsuz duyguları reddedip, önemsememek yerine, onları kabul edip, tanımaya çalışın; "Anne, hep bebekle ilgileniyorsun." "Hiç de değil, daha biraz önce sana kitap okumadım mı?" demek yerine "Bebeğe bu kadar zaman ayırmam pek hoşuna gitmiyor." diyerek "Hayır, hiç hoşuma gitmiyor." diyerek duygularını ifade etmesini sağlayabilirsiniz.

*Kardeşler arasındaki karşılaştırmalardan kaçının. Ancak çocuğunda bir zamanlar küçük bir bebek olduğu, aynı bakım ve özenin kendisine de gösterildiği çocuğa anlatılabilir. Çocuğun küçülmüş giysileri, bebeklik fotoğrafları gösterilerek, o bebekken yaşanan anılardan ve onun sevimli hallerinden bahsedilerek kendini daha iyi hissetmesi sağlanabilir.

*Kardeşiyle ilgili karışık duyguları olan çocukların konu edildiği öyküler anlatmak, anne ya da babanın kendi kardeşiyle ilgili ilk hislerini paylaşması, çocuğun duygularını anlaması ve ifade etmesinde fayda sağlayabilir.
Kardeşini sevmek zorunda olduğu söylenmemeli, "Sen artık ablasın" diyerek, yaşının üzerinde olgunluk bekleyip onun da hala çocuk olduğu unutulmamalıdır.

*Sevginizin eşit olduğunu göstermeye çalışmak yerine; her çocuğa, birbirinden ayrı olarak, sadece kendisine özel bir sevgi duyulduğunu göstermek daha doğru olacaktır.

*Her şeyin eşit olmasına değil, adil olmasına çalışılmalıdır. Örneğin, üç kardeşten ortanca çocuğun "Ahmet'lere kardeşim gidiyor, ama ben gidemiyorum, bu adil değil" şeklinde gösterdiği tepkiye "Kız kardeşinle geçimsizliği sürdürdüğün ve ona vurduğun için Ahmet'lere sadece ağbin gidebilir" biçiminde bir yaklaşım uygun olabilir.

*Kardeşinin giyebileceği, ona küçük gelen giysileri ve oynayabileceği oyuncakları beraber ayırmak işe yarayabilir, fakat vermek istemediği şeyler konusunda onu zorlanmamalıdır.

*Ailenin bütün olduğu duygusu herkes tarafından hissedilmelidir. Bunun için bütün ailenin birlikte yapabileceği, gezinti, piknik, alışveriş, film izleme gibi etkinliklere yer verilmelidir.

*Anne-baba çocukla mümkün olduğu her fırsatta birebir iletişime geçerse, birlikte ortak faaliyetlerde bulunurlarsa, çocuğa kardeşiyle ilgili ve evle ilgili küçük sorumluluklar verilirse çocuk kendini hala güvende ve hala sevilen, önem verilen bir kişi olarak hissedecektir.

*Kardeşler arasında kıskançlık hissettiğinizde onları birbirinden uzaklaştıracak değil, yakınlaştıracak ortamlar yaratın.
Çocukların kavgalarında hakem rolünü almayın. Fiziksel şiddetin olmadığı durumlarda ana babanın araya girmemesi sorunun çözümünü kolaylaştırır.

*Dikkatinizi hemen, sorun çıkaran çocuğa yönetmek yerine, zarar gören çocukla ilgilenmek, kardeşi "mağdur, ezilen" olarak nitelendirmemek gerekir.

* Kim başlattı sorusunu sormaktan kaçınılmalıdır. Çünkü olayı kimin başlattığını öğrenmeye çalışmak çocukların birbirini suçlamasına neden olur. Her bir çocuğun kavganın çıkmasında aynı derecede suçlu olmasından yola çıkarak sonuçlarına eşit şekilde katlanmaları sağlanmalıdır.

* Çocukların kavga etmelerine mümkün olduğunca izin verilmemelidir. Çünkü çocuklar kavga ettikçe deneyim kazanırlar. Kavga ettiklerinde de seçenekler sunulabilir yada iyi geçinme kuralları koyulabilir.

*Kardeş çatışmasına engel olmanın tek yolu tek çocuk sahibi olmaktır. Çünkü iki yada daha çok çocuğun aynı ortamı paylaşması kaçınılmaz olarak çatışma yaratır.

* Kardeşler arasındaki kıskançlık ve geçimsizlik ne kadar yoğun olursa olsun birbirlerinden ayrı kaldıklarında çok özlerler. Bu durum, ilişkilerinin bazen çok bozuk olduğunu düşünseniz de aslında birbirlerini çok sevdiklerini açıklar.


Yeşilköşk Çocukevi

5 Kasım 2013 Salı

3 YAŞ OLUYORUM






BEN 3 YAS  OLUYORUM




  Bebeklikten çıktığım, giderek daha az bencil olduğum ve anneme bağımlılığımın azaldığı üç yaşıma giriyorum. Anneme yardım etmek onunla alışverişe gitmek, oyun oynamak beni çok mutlu eder.

  Yaşıtlarımla oyun oynamaya başlarım. Yalnız oyun oynamaktan grup oyunlarına geçerim. Daha sabırlı olmayı ve beklemeyi öğrenirim. Kendime güvensizlik hissim ve bundan doğan tedirginliğimin yerine özgüveni yüksek ve rahat davranan biri olmaya başlarım.


  Hayal ile gerçeği artık ayırt edebilirim. Hayal gücüme bağlı yeni deneyimler edinir, hayali bir arkadaşla oyun oynar bazen kendim olmak yerine başkasının rolüne geçerim.


  Çevremde olup bitenleri, bana söylenenleri daha iyi anlayabildiğim için kurduğum ilişkilerde daha başarılıyım.


  Konuşmam daha anlaşılır olacağından isteklerimi ve duygularımı daha iyi anlatabilirim.

Soru çağımın bittiğini zannediyorsanız yanılıyorsunuz sorularım artarak devam edecek ki ben de yeni şeyleri öğrenebileyim.


  Beni tehlikelerden korumak ve kollamak için yapmış olduğunuz davranışları artık kabul edebilirim. Kendi başıma yapacağımı bildiğim halde sizin yardımınızdan da mutlu olurum.

Unutmamalıyız ki, her çocuğun gelişimi kendine özgüdür. Her çocuk bir bireydir ve önemlidir. Çocuk yetiştirmenin laboratuvarı olamaz.

ISIRMA ALIŞKANLIĞI




ISIRMA ALISKANLIGI 

  Hayatın ilk iki yılı temel güven duygusunun oluştuğu oldukça önemli bir dönemdir. Bir insanın davranışlarının şekillenmesinde hayatının ilk iki yılının etkisi çok büyüktür.  Bu dönem çocuğa bakım veren kişi ile bebek arasında kurulan bağın etkisini görebilmekteyiz. Böylece anne ve çocuk arasında kurulan bağın etkisi göz önünde bulundurarak dengeli davranışlar sergilemek gerekir. Çocuğun öfkesine öfke ile karşılık vermek, çocuğa fiziksel şiddet uygulamak veya bir çocuğu durduk yerde öfkelendirmek, sürekli kızmak onun hayatının ilk iki senesini de ve sonrasını da çok olumsuz etkilemektedir.

  Çocuklarda belli başlı davranış kalıpları mevcuttur. Yeni doğan bebeğin emme refleksi ile elini ağzına götürmesi, elini emmesi, yedi aylık bir bebeğin ayaklarını hızlı hızlı ileri geri oynatması, dokuz aylık bebeğin emekleme davranışı,  bir yaş bebeğinin her yeri karıştırmak istemesi gibi iki yaş çocuğunun da konuşmak için gayret etmesi ve bununla beraber, bazı öfkeli davranışlar göstermesi gayet tabi doğal bir süreçtir. Isırma, vurma, tekmeleme eylemine sıkça rastlanır iki yaşındaki çocuklarda. Ne denirse aksini yapmaya çalışır. Kendi isteklerinin derhal yapılmasını ister.

  Bu dönem her anne baba için zor olduğu kadar çocuk için de zor bir dönemdir. Ebeveyn için artık karşısındaki kişi bir bebek değildir, tam anlamıyla çocuk da değildir. Gene de hareketleri çok bilinçli değildir. Fakat burada anne ve babanın çocuğa sınırlar koyması, yaptığı şeyin güzel olmadığını çocuğa geri bildirimde bulunması, oldukça kabul edilir bir yöntemdir. Başta belirtildiği gibi kızmak, bağırmak veya davranışa misilleme yapmak çocuktaki olumsuz davranışı pekiştirmekten öteye geçmez.

  İki yaş çocuklarında ısırma davranışı sıkça görülür. 0-2 yaş dönemi bebeklik dönemidir. Bu dönemde bebek meme emer. 1 yaşın sonuna kadar dişleri yoktur. Dişleri olmadığı için ara sıra damakları ile annenin meme ucunu ısırır ve bu alışkanlık haline gelir. Aslında yapmak istediği şey çıkmakta olan diş yerlerini kaşımak amaçlıdır. Bebek ısırdıkça anne sızlanmaya bazen de çığlık atmaya başlar ve bazen ceza vermek isteyip meme vermek istemeyebilir. Anne sızlandıkça, bağırdıkça, bebek yaptığı ısırma davranışının hayat bulduğunu görür ve bunu devam ettirir. Çünkü tam olarak yaptığı ısırma davranışının neye karşılık geldiğini anlamamıştır. Bu davranışı tekrar ettikçe etraftaki insanlar eğer güler ve ah ne güzel ısırdı gibi sözcükler kullanırsa çocukta bu pekişir, 2 yaşında olduğunda bu alışkanlığını her yerde sürdürebilir. Oyun niteliğinde görüp, başka insanlar üzerinde de denemek ister.

  İki yaş çocuğu için temel güven duygusunun oluşması, annenin çocuğa davranış şekli ile ilgilidir. Çocuğa güvende olduğunu hissettiren ve dış dünyadaki tehlikelerden korumaya çalışan bir anne için hayat çocuk merkezlidir. Hayatın merkezine çocuğunu koyan bir anne çocuğa hem dış dünyadaki tehlikeleri onun yaş seviyesine göre anlatır öğretir hem de başına gelebilecek tehlikelerden korur. Bunları öğretirken sakin ve rahat davranırsa çocukta o derece rahat olur, hayata bakış açısı olumlu olur. Fakat çocukla arasına sürekli bir mesafe koyan, onu dış dünyadaki tehlikelerden korumayan, kendisini yetersiz olarak gören, çocuğuna ve etrafına karşı saldırgan davranan anne kendini tehdit altında hisseder. Böyle hisseden, korkan bir ebeveyn korkutan bir ebeveyndir. Böylece dış dünyayı tehdit olarak algılayarak gelişen bir çocuk, saldırgan davranışlar gösterir. Buna ısırmak veya vurmakla başlayabilir. Isırınca ısırılarak veya vurunca vurularak karşılık verilirse çocuk bu davranışının onaylandığını düşünür ve yapmaya devam edebilir.

  Sonuç olarak çevresel faktörler davranışın gelişmesinde çok önemli etkiye sahiptir. Bunda anne ve babanın kapsayıcı ve normal düzeyde koruyucu tutumu olumsuzlukları bertaraf etmekte etkilidir. Çocuk ısırma eylemine geçtikçe sözel olumsuz geri bildirim verilebilir ama bu uyarı niteliğinde olmalıdır. Tehdit içeren uygulamalardan ve sözel ifadelerden kesinlikle kaçınılmalı, ısırma davranışını olumlu ve komik gibi gösteren bir tutum içerisine de girilmemelidir.

CİNSELLİK VE ÇOCUK


CİNSELLİK VE ÇOCUK

Beni  Leylek  Getirmedi . .

  Okul öncesi dönem, çocukların kadınlarla erkekler arasındaki farklılıkları anladıkları ve cinsel kimliklerini keşfettikleri önemli bir dönemdir. Çoğu 3 yaş civarı... cinsel organların aynı olmadığını fark eder ve 4 yaşına geldiğinde kendisinin bir kız ya da erkek olduğunu tam olarak anlar. Daha sonra doğumlu ilgili meraklı sorular sormaya başlar.
Çocuğun soruları karşısında uzun açıklamalar yapmanıza hiç gerek yoktur. Önemli olan onun sorduğu kadarını ve anlayabileceği kadarını cevaplamaktır. Anlayabileceğinden daha fazlasını anlatmak çocuğu zorlayabilir veya kafasını karıştırabilir. Cevap verirken kaygı duymak, utanmak ya da duymazlıktan gelme, konuyu değiştirme gibi yaklaşımlarınız çocukta bu konunun ayıp, suç olduğu yargısına yol açabilir. Bilinç altına itilen bunun ayıp olduğu inancı da birçok yetişkin insanın hayatını etkiler. Çünkü cinsellik hiç konuşulmadığında tabu haline gelir ve çocuklar bunu düşündüklerinde dahi suçlu hissederler. Unutulmamalıdır ki bu bilgi anne ve baba tarafından verilmelidir.
  Bebek Nasıl Olur?
**3-4 Yaş
  Annenin karnında özel bir yuva var ve bebek orada büyür bu kese yavruyu annenin karnında korur.
**4-6 Yaş
  Tüm bebekler gibi sen de annenin yumurtası ve babanın tohumundan yapıldın. Tohum ve yumurta annenin karnında bir araya geldiler. Yani sen çok özelsin annen ve babanın güzel bir karışımı oldun.
Çocuklarda Cinsel Oyunlar
  5 yaşındaki oğlunuzun odasına giriyorsunuz, oğlunuz ve arkadaşı Ayşe’nin çıplak bir şekilde doktorculuk oynadığını görüyorsunuz.
Niçin böyle yapıyorlar? Birbirlerinin nasıl göründüklerini merak etmiş olabilirler, birbirlerinin farklılıklarını görmeye çalışıyor olabilirler.

 PEKİ, NE YAPMAK GEREKİR?

 Başka birinin özel bölgesine dokunmak yanlıştır.
Vücutlarımız bize özeldir. Verilecek mesajlar
Elbiseler belli kişilerin yanında çıkartılabilir.
Merak etmek normaldir.
Beraber insan vücuduyla ilgili resimlere bakmak bu merakı giderecektir.
Cinsel organlara pipi gibi bebeksi ifadeler takmaktansa da penis veya vajina olarak çocuğa anlatmak daha doğru olur.
Neden Erkeklerin Bebeği Olmaz?
Çünkü erkeklerin karnında bebeklerin büyümesini sağlayan küçük bir yuvacık yoktur.
Mastürbasyon
Ebeveynler öncelikle böyle bir durumda sakin olmalıdırlar. Anne-babaların davranışları aksini gösterse bile çocuklar onların aslında hangi duygu içinde olduklarını çok iyi hissederler.
  Bu durumda nötr bir duygu ile çocuğunu başka bir etkinliğe yönlendirmesi yapılacak en iyi davranıştır. O anda çocuğa birlikte oyun oynamayı teklif etmek gibi içinde eylem olan başka bir şeye yönlendirmek en iyi yoldur.

  Ayrıca cinsel kimlik kazanımı ancak hem cins ebeveyn ile özdeşim kurmakla gerçekleşir. Bu sebeple cinsel kimliğin kazanıldığı 3-5 yaş ve ergenlik döneminde çocuğun hem cinsi ebeveynle daha sık vakit geçirmesi hatta erkeksi veya kadınsı oyunlar oynamaları gerekir. Bu konu ebeveyni ayrı çocuklar için ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü annesiyle yaşayan bir erkek çocuğu bir erkek rol modele ihtiyaç duyacaktır.
Bazı aileler de çocuktan hiçbir şey saklamayarak çocuğa cinsel eğitim vermenin doğru olduğuna inanırlar. Bu tip aileler evde çıplak bir şekilde dolaşıp, beraber banyoya girebilirler. Oysa ki bu tarz davranışlar çocuğun merakını daha da kamçılar. Kavramaya hazır olmadığı gözlemlerle aklı karışır. Ayrıca ailenin bu davranışı toplumun kurallarıyla çelişmiş olur. Bu sebeple küçük bir çocuğun yanında çıplak dolaşmamaya özen gösterilmelidir.
Cinsel kimlik kazanımının en önemli yolu hemcins ebeveynle olumlu özdeşim kurmaktır!

 Yeşilköşk Çocuk Evi